Yaralanan Mustafa Kubilay hemen yakındaki caminin avlusuna doğru koşar. Bu sırada bir
el daha ateş edilir ve Mustafa Kubilay avluda yere düşer. Cephaneleri olmayan müfrezedeki
askerler geri çekilirler. Mustafa Kubilay’ın düştüğünü gören mehdi Mehmet, yanındakilerden
birisinin bıçağını alarak avluya gider. Yerde yatan ve henüz ölmemiş olan Mustafa Kubilay’ı
sürükleyip, bir ayağı ile vücuduna basmak suretiyle yüzüstü yatırıp bıçakla boynundan
keserek, başı alır ve saçlarından tutarak taşa vurduktan sonra meydana tekrar dönüp, camiden
aldıkları sancağın ucuna geçirir.
Sancağı ucunda takılı başla birlikte orada bulunan elektrik direğine bağlayarak halkı
tam anlamıyla etkilemek isteyen eylemcilere, Kâmil adlı bir kişi nasıl yardım ettiğini şu
sözlerle anlatmaktadır. “O gün ben evvela evime gidip korkmamalarını söyledim. Sonradan
ikinci defa bunların yanına gelip halkın arasına karıştığımda, biraz evvel ellerinde
getirdikleri zabitin (subayın) kafasını sancak ağacının ucuna geçirdiler. Sancağı oradaki
direğe bağlamak için ahaliden ip istediler. Ben, derhal koştum, dükkânımdaki küçük bir ipi
alıp silahlılara verdim. Bu iple zâbitin başı bulunan sancağı direğin yanına dikip
bağladılar.”
Bu sırada Alaydan gönderilen kuvvetler olay yerine yetişirler. Eylemcilerin ateş açması
üzerine çatışma çıkar. Bekçi Hasan ve Bekçi Şevki şehit olurlar. Eylemcilerden mehdi
Mehmet, Şamdan Mehmet ve Sütçü Mehmet ölü, Emrullah oğlu Mehmet Emin yaralı olarak ele
geçirilir. Kargaşadan yararlanarak kaçan Nalıncı Hasan ile Ali oğlu Hasan da ertesi gün
Manisa’da yakalanırlar.
Olayın hemen ardından güvenlik güçleri tedbirler alır. Sıkıyönetim ilan edilir. Olaylar
sırasında ihmali görülen kamu görevlileri hakkında yasal işlem yapılır görevden el
çektirilir. Geniş çaplı soruşturmalar yapılır ve olaya karışanlar, azmettiriciler
tutuklanırlar ve yargılanırlar. Eylemle Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını zorla kaldırmaya
teşebbüs ve yardım edenler yargılamalar sonucu 32 kişi idam, 73 kişi de çeşitli hapis
cezalarına çarptırılır.
Sıkıyönetim Komutanı Tümgeneral Mustafa Muğlalı, Menemen’de meydana gelen olaylarla
ilgili olarak Başbakanlığa ve Genelkurmay Başkanlığına gönderdiği raporlarda önemli
tespitler yapar. “Bu vak’a dört beş serseri tarafından adî bir vaka olarak kabul
edilmemelidir. Bu olayı meydana getirenler sabırsız ve acele davranarak bu işin ortaya
çıkmasına sebep olmuşlardır. Bu hususta, memleketimizde gizliden gizliye çalışan ve bir
teşkilat meydana getiren hain eller bulunduğu mutlaka dikkate alınmalıdır.”
Menemen’de gerçekleştirilen eylemin sıradan bir olay olarak geçiştirilemeyeceğinin en
önemli kanıtı da, ATATÜRK’ün 28 Aralık 1930 tarihinde, Türk Silahlı Kuvvetlerine gönderdiği
başsağlığı mesajıdır.
“Menemen’de yakınlarda meydana gelen gericilik girişimi sırasında Yedek Subay Kubilay Beyin görevini yaparken öldürülmüş olmasından dolayı Cumhuriyet ordusuna başsağlığı dilerim. Kubilay Beyin şehit edilmesinde gericilerin gösterdiği vahşilik karşısında Menemen’deki halktan bazılarının alkışla onaylamaları, bütün cumhuriyetçi ve vatanseverler için utanılacak bir olaydır. Vatanı savunmak için yetiştirilen, içteki her politika ve ayrılığın dışında ve üstünde saygın bir konumda bulunan Türk subayının, gericiler karşısındaki yüksek görevinin yurttaşlar tarafından yalnız saygıyla karşılandığına kuşku yoktur.
Menemen’de halktan bazılarının hataları bütün millette acıya sebep olmuştur. Saldırının acılığını tatmış bir kesime genç ve kahraman Yedek Subayın uğradığı saldırıyı, milletin bizzat Cumhuriyet’e karşı bir öldürme girişimi olarak kabul ettiği ve cüretkârlarla, destekçileri, ona göre takip edeceği kesindir. Hepimizin dikkati bu sorundaki görevlerimizin gereklerini duyarlılıkla ve gerektiği biçimde yerine getirmeğe yöneliktir.
Büyük, ordunun kahraman genç subayı ve Cumhuriyetin idealist öğretmenler topluluğunun değerli üyesi Kubilay’ın temiz kanı ile Cumhuriyet, hayatını tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır.”